Hayvancılık üzerine yazmaya başlayınca aklıma ilk gelen güçlü kuvvetli ve yaman çoban köpekleri oldu doğal olarak. çocuk aklımızla hem korktuğumuz hem de saygı duyduğumuz varlıklardı onlar.
bazıları sürünün geliş zamanından epey bir önce dönerdi köye. bazıları da sürüyle birlikte gelir, sürüyü ağıla kadar takip eder, sonrasında gölge bir yer bulup uyurdu. hepsinin ortak özellikleri oldukça iri olmaları, kulaklarının kesilmiş olması ve boyunlarındaki çivili tasmalardı genel olarak:
çoban köpeği olarak yetiştirilecek olanları daha küçüklükten belli olurdu. bir seferde doğan 7-8 tane köpekten daha iri ve biraz da yaman gözükenler ayrı bir özenle büyütülürdü. küçük bir çocukken dedemin köpeklerin çoban köpeği olarak yetiştirilmesinde uygulanan yöntemleri anlattığını hatırlıyorum: köpekler daha küçücükken aynı yaştaki kurt yavrusu ile kapıştırılırmış. ( kurt yavrusunun ağzı bağlanırmış ısırmasın diye) Dedem kurtun ısırdığı köpeğin içine korku düşer, bir daha da sürüye gitmez demişti o zaman. sonraki aşama köpeklerin kulaklarının kesilmesi olayıydı. o da olası bir kurt dövüşünde kurdun köpeğin kulağını ısırıp yaralamasını önlemek içindi tabii. Son oalrak ta köpeğin boynuna takılan çivili tasmayı anlatayım. kurdun köpeğe ilk saldırısı daima köpeğin boğazına doğru olurmuş, onu engellemnin tek yolu da o çivili tasmalarmış.
köpekler sürüyle birlikteyken kulakları (kesik te olsa) ve kuyrukları dik bir şekilde, dil bir karış dışarıda dolaşırlardı. açık arazide karşılaşmak istemeyeceğiniz güçlü ve hızlı hayvanlardı onlar. susa yolunda yakalandığımız bir kaç zamanı hatırlıyorum da, şimdi bile titriyorum.
köye ilk defa gelen çobanın sürüdeki köpeklerle tanışması olayına şahit olamadım hiç. sorduğum bir çoban onlara "top" yapıp veriyoruz demişti. top dedğiniz unu biraz kepekle? ve suyla karıştırıp hazırladığınız bir tür hamur. onu yiyen köpeğin çobanı tanıdığı ve ona saldırmadığının söylendiğini hatırlıyorum hayal meyal.
köpeklere genellikle yemeklerden arta kalanlar verilir, gariplerim de onu bir güzel yerdi. dedemlerin azbarda bir köşede, 50-60 cm lik yuvarlak bir taştan oyulmuş ağır bir "itayak" vardı. taşın için bir tür tas olacak şekilde oyulmuştu, annanemin oraya yemek artıklarını döküp köpekleri çağırdığı sahne geldi gözümün önüne. Ne kadar da gençti o zaman! şırbörek pişen o kutsal akşamüstlerinde köpekler de gelip aşgananın önünde yatarlardı, kendi paylarına da mutlaka bir parça hamur düşerdi. bir de kurban zamanı, kesilen kurbanın ayakları köpeklere atılır, onlar da bir kenarda kemirmeye başlarlardı herkesten önce. Kurbanın işkembesi de köpekler alıp etrafı kokutmasınlar diyerek uzak bir yerde toprağa gömülürdü.
dedemlerin en az iki köpekleri oldu yakın zamana kadar. iki tanesine ismi bizzat ben koymuştum: Bobby ve JR ( ya da Babiy men Ceyar) sonrasında bir tane de haşarı bir köpeğe isim koymuştum; Titus. yaşı tutanların hemen hatırlayacağı gibi, ilk ikisinin adı Dallas'tan, üçüncüsünün adı ise Flamingo yolunun meşhur entirkacı şerifinden.
dedemlerinkinin dışında hep korktuğumuz köpekler "Yısıb Akay'ın" köpekleri olmuştu. Sarı diye bir köpekle çok uğraştığımızı biliyorum. Rahmetli Hikmetlerin "Duman" diye bir köpekleri vardı çook eskiden.
daha da düşününce gençlik zamanlarımızda ne zaman azbarlarının oradan geçsek havlayıp bizi kovalayan efsane köpek "Polis" geldi aklıma. Hanife ablaların (Taymaz?) ufacık tüylü köpeği bizi az koşturmamıştı eşşek kadar halimizle... bir de Oğuz'ların kocaman Conisi vardı, bir tür kangal kırması olan dev gibi bir köpekti. galiba araba çarpmıştı da ölmüştü.
son olarak, tavukçu köpeklerden bahsetmek gerek. bunlar küçük yaşta bir şekilde "şipşe" nin tadına bakıp sonrasında bu alışkanlığını devam ettiren hırsız köpeklerdi. bir de evlerden terlik/ayakkabı çalıp kaçan afacan köpekler olurdu ki sonlarının pek de iyi olmadığını tahmin edersiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder