
şimdi sıra geldi kümes hayvanları bölümüne...
köyde istisnasız her ailenin bir kümesi vardı o zamanlar. küçük, çok küçük zamanlarımdan kalan en "sıcak" anılardan biri rahmetli "acanay"ın kümesinden sıcak sıcak alıp bana verdiği yumurtayı ufacık ellerimin arasında tutup annanemlere götürüşümdür. şimdiki gibi organikimsi yumurtalar gibi değildi tabii, en doğal en katkısız haliyle yumurta yerdik o zamanlar.
kuluçkaya yatırılan tavuklar kümesin ayrı bir yerinde ya da daha tenha bir köşede civcivlerinin çıkmasını beklerdi. sonrasında sarı sarı civcivler annelerinin peşinde koşturup durur; belli saatlerde verilen bulamaçlarını yemek için sallan yuvarlan birbirlerini ezerek yemeğe üşüşürlerdi. bulamaç dediğim şey de -yanlış biliyor olabilirim tabii- kepeği suyla karıştırıp eski bir kaşıkla dağıtılan bir yemekti. küçük civcivler abzen Polatlı'dan toplu olarak alınır; belli bir büyüklüğe gelene kadar tel bir kafes içinde beslenirlerdi. civcivlerin evin "tavukçu" köpeklerinden ve gelincik türü hayvanlardan korunması da gündelik hayatın bir parçasıydı.
doğal olarak, her kümesin bir -ya da bir kaç- horozu olurdu. horozların bir çoğu kümeste havalı havalı bir kaç zaman geçirmenin sonrasında pilavın yanında ana yemek olarak servis edilirdi.
kümesler genellikle evin arka tarafında, kerpiçten yapılmış ufak yapılar olurdu. 1,5 m yükseklikte, içeriye sadece tavuk-hindi girebilecek kadar bir kapısı olan (kapı dediğim de bir teneke parçasının açıklığı kapatması ve sonrasında bir taşla desteklenmesi) yerlerdi.eğer tavuklar kümes içinde yumurtluyorsa tabii ki insan girecek büyüklükte kümesler kullanılırdı.
bazı tavuklar kendi kafalarına göre yumurtlama yerleri belirlerdi. kümes dışında gölge bir samanlık, "kakra"nın bir köşesi gibi yerlerden yumurta topladığımı da bilirim.
istanbul'a dönüş vakti geldiğinde, dedemin -genellikle bir büskivi kutusuna- önce ince samanları doldurmasını, araya da o güzelim yumurtaları özenle yerleştirmesi geldi gözümün önüne. hey gidi günler hey!
tavuklardan ayrı olarak hindi de beslenirdi. ilk gençlik dönemlerinde "amerikan" denilen daha iri kıyım hindiler beslenmeye başlamıştı diye hatırlıyorum. bütün evlerde öylemiydi bilmiyorum ama, dedemlerin hindileri yaz zamanlarında dışarıda, yerden dikmelerle yükseltilmiş ve bir merdivenle ulaşılan ahşap kütüklerin üzerinde uyurlardı. şekil olarak pek de haz etmediğim hayvanlardı. yumurtaları da pişirilerek yemek yerine erişte yapımında kullanılırdı diye biliyorum. ( çok ilgili değilama, uzun ve kanlı bir operasyon sonrasında, başkale'nin bir dağ köyünün yamacında otlu peynirle birlikte yediğim hindi yumurtası geldi şimdi aklıma, hayatımda yediğim ilk ve tek hindi yumurtası oydu)
erkek hindilerin tüylerini kabartarak etrafta artis artis ( genelde böyle bir tanımlama kullanmam ama bizim oralarda, bir zamanlar çok sık kullanıldığı için yazdım) dolşmaları; glu glu glu! gibi pek de estetik olmayan bir sesle bağırmaları hindi konusu ile ilgili yazacağım son şeyler.
bazı ailelerin ördek, kaz? türü hayvanları da beslediğini hayal meyal hatırlar gibiyim. genellikle aşağı mahallede beslenirdi.
son olarak, benim zamanımda çok olmasa da eski zamanlarda sıkça gerçekleştirilen tavuk aşırma operasyonundan bahsedeceğim. herkeste çok sayıda tavuk olması nedeniyle kümesler pek kilitlenmezdi. bu da gece gezleri sırasında birileri için pek uygun fırsatlar yaratırdı. gençlik zamanlarımızda rahmetli "Hacı Meşit'in" kümesine düzenlenen bir operasyon geldi şimdi aklıma. sevgili Hikmet'in içeriden tavuğu aldıktan sonra parmaklarıyla köpek/tilki izleri çıkarması (ve sonrasında Hikmet yazılı çakmağı oracıkta düşürmesi) benim en unutulmazlarım arasındadır. başka bir operasyon sonrasında bir çaydanlıkta pişirilen ve sabah karşı yarı çiğ yenen tavuk ta ayrı bir yazı konusu olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder