12 Nisan 2010 Pazartesi

hayvancılık - 1

benim çocukluğum köydeki hemen her evde -bir şekilde- hayvancılığın yapıldığı, ete süte para verilmediği bereketli zamanlarda geçti. "koyu", "sıyırı" olmayan evlerde de mutlaka şipşe/koraz/koerel olurdu. az sayıda olsa da bazı evlerde ördek beslendiğini biliyorum. bir ya da iki ailenin keçileri de vardı o zamanlar...

ailelerin kalabalık olduğu, iş gücünün polatlı ya da diğer yerlere dağılmadığı zamanlardı. dolayısıyla her evin tarımdan başka gelir kaynaklarına ihtiyacı vardı. devlet te desteklerdi o zamanlar; hayvancılık yok edilmemişti daha. bu kadar sosyal analiz ve politika yeterli, şimdi anılara yer açmak gerek.

genellikle 5-6 ailenin koyunlarından oluşan bir sürü oluşturulur, başına da civar köylerden bir çoban bulunurdu. hafızamın çook uzak derinliklerinden bir "Çoban Samiy" ismi geliyor belli belirsiz; bir de Ramazan "Ramo" vardı galiba. neyse, uzak köylerden başkalarının referansı ile köye gelen bu elemanların ücret kıstaslarını bilmiyorum ama toplu para alırlardı genelde. bir de efsanevi "çoban gezeği" olayı vardı; çoban akşamüstü kıra çıkmadan önce/ sabah kır dönüşü sırayla mal sahiplerinden günlük yemeğini yerdi.bir de köpeklere verilen "top" olayı vardı ki o konuyu "çoban köpekleri" adlı ayrı bir postta yazacağım.

sürüler sabah 10 gibi kırdan gelirlerdi. tavşantepe tarafından, ip gibi dizilerek aheste aheste gelen koyunlar köye vardıklarında otomatiğe bağlanmış şekilde ayrışarak kendi "avla"larına yönlenirdi. tabii ki başka sürüye karışan şaşkın koyunlar olurdu. bu da koyunların arkalarına yazılan ailenin baş harfleri ile anlaşılırdı.

bu noktada ayrı bir paragraf açmak gerek: her aile kendi koyunları için soyadlarının baş harfini koyunun sırtında, kuyruk tarafına yakın bir yere farklı renkte yağlı boya ile yazardı. Dedemlerinki kırmızı "K" harfiydi mesela, Evirgenler mavi ya da yeşil "E" harfini kullanırlardı.

avlaya gelen koyunlar süt zamanı ise biraz bekletildikten sonra koşak ta sıraya dizilirdi. bu işlemin adı koşturulma idi: alırsınız sopayı, Koş! Kos!Koş! diye bağırıp koyunları koşağa doğru sürersiniz. bir tarafta duvar, öbür tarafta koşağın iğreti ahşap sopaları arasında koyunlar çapraz şekilde sıralanır; sütü sağacak anneler/teyzeler de hızlı bir şekilde sağma olayına girerlerdi. koşturma sırasında "koşgar"lar ayrı tutulmaya çalışılır, illa koşağa girmek isteyen olursa sopayla uzaklaştırılırdı.

sağılan koyunlar koşaktan çıkarılıp ayrı bir yerde bekletilirdi, "kısır"lar dışında hepsinin sağılması sonrasında koyunlar dinlenmeye bırakılırdı. taze sağılmış süt "sütlük"teki süt makinesine gider, orada duruma göre yağı alındıktan sonra peynir yapılmak üzere beklemeye alınırdı.sütlükler güneş ışığının çok az olduğu, kerpiç duvarların doğal klimatizasyonu sağladıkları, kendilerine has kokusu olan sakin yerlerdi. (peynir ve ilgili konular ilerki postlarda)

akşamüstüne doğru koyunlar dışarıya ( bizim için yukar çeşmenin ordaki söğüt ağaçlarının altı) çıkarılır, çoban gelip hepsini sırayla topladıktan sonra geceyi geçirmek üzere kıra giderlerdi. dedemlerin arka evi tam o güzergahta olduğundan çeşitli "traka" sesleri ve melemeler birbirine karışır, 300-400 koyunun çıkardığı toz toprak içindeki ritüel her akşamüstü tekrarlanırdı.

sürü köyden ayrılırken çoban köpeklerinin bazıları sürüye eşlik eder, bazıları da "siz gidin ben arkadan gelecem" havasında aylak aylak pineklerdi. sonra çobanın bir ıslığı ya da çağırmasıya kalkar, üzerindeki tozları silkeler ve sürünün peşine takılırlardı.

Bazı çobanların yardımcısı olan elemanlara "çona" denirdi. bir de çobanların olmazsa olmaz kadim dostu eşekler vardı tabii. çobanın yemek, tüp, çorba, yiyecek, kepenek dahil bir ton eşyası dengeli bir şekilde heybeye sarılır, eşekçik ağır adımlarla sürü içindeki yerini alırdı.

anlatacak daha çok konu var, devamı yarın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder