
Gözlerimi kapıyorum, Susadan itibaren her anı hafızama santim santim kazınmış yolda gidiyorum. Rampanın sonunda paslı karayavşan tabelası var. Biraz ileride, solda İbrahim Abinin azbarı, hemen çaprazında Kabadayı'nın evi var. "Önder"lerin azbarı gözüküyor köşede...Sol/sağ yapıp aşağı mahalle çeşmesinin önünden geçiyorum. biraz ilerleyince solda "Uğrak" bakkaliyesini, sağda eski kahveyi ve maç yaptığımız hafif meyilli yeri görüyorum. Hacı Abiy o aradan çıkıyor ağır ağır. İlkokul binasından önce Öğretmen Evi var. solda kimin olduğunu şimdi hatırlamadığım büyük ağaçlı, yüksek duvarlı ev var. ( O evde, benim çocukluğumda bir çocuğun (kazayla)kendini vurduğu geliyor aklıma) sonra okul duvarına paralel ilerlerken karşıda Karşaga'yı görüyorum bütün heybetiyle. Sağda köy çeşmesi şırıl şırıl akıyor. Solda Baco'nun dükkanının/kütüphanenin önünde bir kaç adam oturuyor gölgede. Onlara bir selam çakıp devam ediyorum. "Düğün salonu" pembe pembe gülüyor sanki. onun basamaklarına oturmuş bir kaç adam var, bir selam da onlara. Yol sağa doğru kıvrılırken ileriden Hacı Sadrettin (Evirgen) geliyor;ben dümdüz devam ediyorum, solda Börülerin evleri gözüküyor. Gülhan Yenge o köşede oturuyor, Mustafa Amca (Börü) ağzında sigarası yavaş yavaş aşağı doğru yürüyor. Karşagada kimse yok daha, Evirgenlerin garaj kapısı mavi mavi duruyor uzakta. Karşagaya geldiğimde sola sert bir dönüş yapıyorum arkamda bir toz bulutuyla. Sol köşede "cılap" ambarı ve kümes var (tatarcasını unutmuşum, ketek?) biraz ileride Rahmetli Hacı Babay'ın evini görüyorum, Mevlüt/Selçuk abilerin duvarlarını da. Sağa kırıyorum direksiyonu, fotoğrafta gördüğünüz evler çıkıyor karşıma...
dedemlerin azbarı; benim çocukluğumun, ilk gençliğimin en güzel günlerini geçirdiğim evler...
(devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder