16 Mayıs 2010 Pazar

yısıb akay



daha bir önceki postta yazdığım şey bir kez daha gerçek oldu (muş) "o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler" sözü bu defa Yısıb Akay için gerçekleşti ne yazık ki...

Ona dair ilk anım küçük, çok küçük zamanlarımda onların evde içtiğim sütlü kahve tadıdır. hatice teyzem'in arkadaşı Nazan abla'nın yapıp getirdiği kahveler geldi gözümün önüne... sonrasında, "tırmen" yani değirmenin sahibi olarak tanıdım Onu. biraz daha zaman geçip te bakkal dükkanını açtığında o güler yüzüyle yaptığımız sohbetler geldi aklıma. hangi seneydi bilmiyorum; Rumennige'nin 1 Milyar TL'ye Galatasaray'a transfer haberi/balonu üzerine konuştuk uzun uzun. Galatasaraylıydı, biraz da ondan daha bir kanım ısınmıştı belki de... yüzü geliyor gözümün önüne, güldüğü zaman dişindeki altın diş gözükürdü; bir de kasketli hatırlıyorum hep, sanki hiç kasketsiz gezmedi rahmetli...

yeşil bir station Anadol almıştı bir dönem, erken Polatlı yolculuklarında, Keloğlan'a tırmanırken anlattıkları geldi aklıma...

bütün evler yıkılıyor, sıvalar/bellemeler yokoluyor artık. çocukluğuma dair hatırladığım o güzel insanlar birer birer göçüyorlar, ölüm haberlerini bile ne kadar zaman sonra alıyorum.Boğazıma bir şeyler takılıyor, yazamıyorum...

tüm sevenlerinin başı sağolsun, mekanı cennet olsun.

11 Mayıs 2010 Salı

televizyon



Olay 80'ler blogu haline gelmeye başladı gibi hissettim ve bir es vermeye karar verdim. gerçekten o günlerin anıları deyince -doğal olarak- 80'ler geliyor aklıma. ama 80'lerin meraklısı nette bir sürü blog bulabilir. ben Karavşan anılarına geri dönüyorum. bunu yaparken de O günlerin simgesi olan meşhur test sinyalini sizlerle paylaşıyorum.

konuyu bu şekilde açınca o günlerin TV anılarını düşünmeye başladım ama pek bir şey gelmedi aklıma. herkesin aklına gelen, bir dönem deli gibi izlenen TV programlarını yazmayacağım; biz o günlerde TV seyretmezdik zaten. çok ekstra durumlar olmadıkça dışarıda çeşitli oyunlar oynamak, büyüdükten sonra da tükanda bira içmek daha cazip gelirdi açıkçası.

daha önce de paylaştığım "Küçük Hanım" ın son bölümündeki elektrik kesintisi; dedemin akşam haberlerini iki eli kanda da olsa seyretmesi, lig, kupa, avrupa/dünya kupası maçları, sağlam filmlerin yayınlandığı akşamlar geliyor aklıma. mesela tozlu, sıcak bir pazar öğleden sornasında Sadık Deda'nın Fenerbahçe Eskişehir maçında dört penaltı birden verişini seyretmiştik köy kahvesinde. tabii ki penaltılar fenere verilmişti, hakemler o zaman da hakemdi...

bir de TV markaları var tabii, köyde en çok Philips -pilips- vardı, nordmende, Grundig, ITT Schaub Lorenz ve Beko Hitachi de diğer markalardı. her evde televizyonun olmazsa olmazı verevine yerleştirilmiş bir danteldi elbette. bir de regülatör vardı ki onu genç nesillere aktarmanın hiç gereği yok. zamanının çok gerekli bir aleti olmakla birlikte ömrü pek kısa sürdü.

siyah beyazdan renkli TV ye geçiş köyde ne zaman oldu hatırlamıyorum. (bizim evde ilk renkli tv 83'te alınmıştı; o TV sonra İstanbul'dan köye geldi, hala da köyde bir yerde durur ve çalışır) sonrasında yavaş yavaş renkli tvler çoğalmaya; video alınmaya başladı.Köydeki ilk video ile ilgili yazdıklarım için buradan buyurun. renkli tvleri uzaktan kumanda taktırılan ya da default olarak alınan yeni tvler izledi. çok yenilerde uydular taktırıldı evlere; şimdilerde LCD varmıdır bilmem...

Televizyon köyde benim için hiç olmazsa olmaz birşey olmamakla birlikte TV olmayan evleri hayretle karşıladığımı hatırlıyorum. ilk aklıma gelen de rahmetli "Selimacanay" ın evleriydi. artık kaç yaşındaysam, bir akşam annanem ve dedemle gittiğimizi, evde tv olmadığı için de çok sıkıldığımı hatırlıyorum. bilmeyen genç kuşaklar için söyleyeyim; rahmetli Selime Hacı Anne ( Selimacanay) ve rahmetli Hacı İzzet'in ( eğer adını yanlış hatırladıysam lütfen birisi düzeltsin, rahmetlinin gülen yüzü, kahverengi takım elbisesi ve bastonu tutan elleri şimdi gözümün önüne geldi) evleri köyün en en tanımlı noktalarından biri olan "Karşaga" duvarının olduğu evdi. Nur içinde yatsınlar, ikisi de çok iyi, güleryüzlü insanlardı. " o iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler , Yaşar Kemal"

herşeyin az ve kıymetli olduğu o güzel günlerin anılarına devam, konu açıldıkça o uzak, sisli günlerden aklımda kalan insan portrelerine geçiş yapacağız bundan sonra. çok subjektif, bölük pörçük te olsa artık aramızda olmayan o güzel insanları anlatacağım. belki gençlik zamanlarına ait bir iki resim de bu blogun okuyucuları gönderir, onları da buradan paylaşırız.

4 Mayıs 2010 Salı

eski zaman kasetleri - 3

o zamanlarda çok yabancı müzik dinlenmezdi. dinlenenler zamanının en sağlam "hit" olmuş şarkıları olurdu ve genellikle "disko yokmu?" sorusuna cevaben teybe takılan genelde karma kasetlerden çalınırdı.o günlerden kalma bir demet aşağıda:

1-Dr.Alban



"No coke no hashas" adlı pek kıymetli eser bu kara marsık tarafından icra edilmişti o zamanlar. şarkının tuhaf ( ve zamanına göre oldukça iyi) bir girişi vardı. sonrası da sözleri sayesinde Türk dinleyicisini de kendine çeken ritmik, sempatik bir şarkıydı.

2- Trio / Da Da Da



Da da da , Aha Aha Aha!!! sözleri bir dönem herkesin diline yapılmıştı. karavşan gençliği de bu akımın dışında kalmadı tabii ki. allah'tan elemanların sonraki işleri pek tutulmadı.

3 - MJ / Bad



o yılları anlatıp ta MJ den bahsetmemek mümkün değil tabii. elemanın enhızlı olduğu, bomba şarkılarını ardı ardına patlattığı güzel zamanlardı. köyde en çok dinlenen iki şarkısı ( Blendax reklamından dolayı) Billi Jean, ve Pepsi kampanyası sayesinde "Bad" olmuştu. Huzur içinde yatsın, severdim Michael'ı.

4 - Mori Kante / Yeke Yeke



"bitsumtudunnano A!a!A!..." diye başlayan pek şairane bir girişi vardı. Erkal'ın Hikmet üzerinden şarkı sözlerini manipüle ettiği de aklımda kalmış ama şimdi burada yazmayacağım. süperdi, hala arada bir takar dinlerim.

5 - Survivor /Eye of the Tiger



kaplanın gözleri diye çok az kimse bildi bu şarkıyı ama ilk gençlik zamanlarımızın en sağlam parçalarından biriydi. yukardaki dananın resmi ile ne ilgili var diye soranlara sadece esefle bakılacaktır : "Eye Of the Tiger" Rocky filmerlinin olmazsa olmaz gaz şarkısıdır.

6 - Sabrina/ Boys Boys Boys



Aah Sabrina...

7 - the Art Company / Suzanna



bu danalar alkışlar eşliğinde Suzanna! Suzanna diye çığırdılar bir süre. yetmedi, bunun bir de Türkçesi yapıldı ki o daha da akıllara zarar bir şarkıdır : "Beş Yıl Önce On Yıl Sonra" adlı efsanevi grup Suzanna'yı Ah FAtma! olarak çevirmeyi başardılar ve uzunca süre TRT ekranlarında söylediler mutlu mesut zamanlarında.



8 - Berlin / Take My Breath Away



Seneyi de çok net hatırlıyorum, 1988. e yaş o zamanlar onyedi, bööle şarkılar olmayacak ta ne olacak. hatta "Slow Hits 88" adlı bir completion kasetim vardı, hem bu şarkı hem de Chris De Burg'ün "traveller" ı vardı. ( O zamanlar Aksu reklamları olurdu, o yılın en sağlam şarkılarını cıngıl olarak seçerlerdi.

9 - Laura Branigan / Self Control



Rahmetli epey bir sallamıştı dünyayı bu şarkısıyla... özellikle nakarat kısmı "OooOoo, OOooOO!!"

10 - Modern Talking 7 You're My Heart You're My Soul



Böyle bir liste yapıp bu dallamaları koymamak olmazdı tabii. gözlerini süzerek kamerayı yakalayan Tomas Anders ve çığlık çığlığa ince sesiyle Dieter Bohlen. siz çok yaşayın emi!!!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

köle isaura



o zamanların müziğine devam edicem, ama kısa bir ara. Köle Isaura başlıyo, seyredip dönecem. bunun bir de sabahları yayınlanan versiyonu vardı : Küçük hanım. son bölümü yayınlanırken köyde elektrik kesilmişti de annanemin "Alla moynunuzu ursun!!!" şeklindeki bedduaları hiç silinmemek üzere hafızama kazınmıştır.

devam...