31 Aralık 2010 Cuma

Mutlu Yıllar



Köyde hiç yılbaşı geçirmedim, ama yukarıdaki kareyi eminim 1984 yılbaşı gecesi Karayavşan'ın yarısından fazlası seyretmiştir. O zamanlar çok da fazla alternatif yoktu zaten.

Herkese mutlu yıllar...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Hikmet - 2



çocukluk arkadaşları ile ilk karşılaşma genelde hatırlanmaz; Onlar hep vardır çünkü. Hikmet de onlardan biriydi benim için. hafızamı zorlayıp çook eskilere gitmeye çalışsam da çocukluk günlerimiz pek gelmiyor gözümün önüne: aşağıdaki evlerinin önünde bir iki kare, bir de yukarı evin önünden bir sahne, hepsi o kadar.

Kartların "Allah'ın Hikmeti" diye sevdiklerini hatırlıyorum küçükken. doğuştan cana yakın; herkesle kolay iletişim kurabilen bir çocuktu. hafif yan basıp yürüyüşü eskilerden birini hatırlattı ama adını çıkaramadım şimdi. bir de "Atatürk" taklidi yapardı, adamların yanlarına çağırıp "Atatürk bol!" dedikleri geldi aklıma...

çocukluk zamanları hızla geçti, büyümeye başladık. çocukluktan gençliğe geçiş zamanlarımızda Hikmete dair hatırladığım iki anı var; birincisi -sanırım latife ablanın düğünü için- teyzemlerle Sincan'daki evlerine gittiğimiz zaman. ikincisi de soğuk, yağmurlu bir Ekim zamanı, Hatice teyzemin düğünü için Şehnaz ablayla birlikte köye geldikleri gün.

sonrasını daha rahat hatırlıyorum tabii. özellikle üniversite çağına geldiğimiz zamanlar dün gibi aklımda. yukarıdaki resim de o günlerden kalma. Tavşantepe'ye doğru, su deposuna çıktığımız bir akşam çekilmiş bir kare. kim çekti hatırlamıyorum ama beni yarım çekmiş ne yazık ki. "ikmet" te tam ortada durmuş gülümsüyor...

Soldan sağa : Ayhan-Neşe-Zuhal-Ayşegül-Dilek-Özlem-İlhan / Mutlu / Hikmet

saç-baş, kılık kıyafet efsanevi 80'ler modası...

21 Aralık 2010 Salı

Hikmet



Zülfü livaneli'yi hiç sevmem. Leman Sam'dan da pek hazetmem. Ama bu ikilinin "Livaneli şarkıları" adlı bir albümü vardır ki birkaç yılda bir elime gelir, uzun uzun dinlerim. hele bir şarkı vardır ki kaybettiğim arkadaşlarımı getirir gözümün önüne; dalar giderim :


çözülen bir yün yumağı
akıp giden günlerimiz
mezar taşlarından suskun
sessiz sitemsiz..

savrulan yapraklar gibi
akıp giden günlerimiz
cenaze törenlerinde
sessiz sitemsiz..

bir suçluyu aklar gibi
akıp giden günlerimiz
sanki bir sır saklar gibi
sessiz sitemsiz..

bir kitaba başlar gibi
koşarken yavaşlar gibi
ölen arkadaşlar gibi
sessiz sitemsiz..

öyle bir şarkıdır işte; insanı alır götürür. eski anılar gelir insanın gözüne. bir sonraki postta yazacağım Hikmet'i, bugünlük bu kadarı yeter bana...

şarkıyı dinlemek isteyenler için linki de vereyim; tam olsun. http://www.youtube.com/watch?v=T3hRbmEzB3g

17 Aralık 2010 Cuma

börü kardeşler azbarı - 2



Fevzi amcanın evine bitişiktir Hikmetlerin yukarı evi. 4-5 basamakla çıkılınca 3x3 boyutlarında bir sundurması vardır. Ahşap çatının mavi-gri boyalı ahşap lambrilerle kaplı üçgen alınlığını oldum olası sevmişimdir. şimdi yerinde olmasa da aynı renk boyalı ahşap korkuluk ve küpeşteleri ile güzel bir sundurmaydı.

Kapıdan direkt evin içine girerdiniz; herhangi bir antre/hol olmaksızın. giriş odasında bir baca/fırın yeri olduğunu hatırlıyorum hayal meyal . (yüklük ya da banyo da olabilir ama) Soldaki odaya kısa bir koridorla ulaşırsınız. (O odada biryerlerden aşırılmış bir tavuğun tüylerini yolduğumuz gece geldi aklıma şimdi) Sağ tarafta bir oda daha vardır; Yücel abilerin evine bitişik.

güzel günler, geceler geçirdik o evde. sabahlara kadar içip eğlenerek; kağıt ya da okey oynayarak... (bütün bu söylediklerim Latife /Şehnaz ablalar evlendikten sonra oldu tabii, yanlış hatırlamıyorsan Sincan'da otururlardı o zamanlar)

27 Kasım günü Polatlı'ya gittiğimde Lokman - Huriye Börü'nün Hacı mevliti vardı. polatlıya vardığımızda mevlüt biteli bir-iki saat olmuştu. önce gitmek istedim; ama dayanamam, ağlarım diye gitmedim. bir sonraki postta Hikmet'i yazacağım.

15 Aralık 2010 Çarşamba

börü kardeşler azbarı - 1



okulu, çeşmeyi geçtiniz. karşagayı tam karşınıza alıp yukarı dopru devam ettiğinizde solunuzda önce (neye hizmet ettiğini yapıldığı zamandan beri hiç anlayamadığım) düğün salonu yer alır. (orada daha önceden voleybol sahası olduğunu hatırlıyorum; daha öncesi ne yazık ki yok hatıralarımda) orayı geçince sol tarafta üç kardeşin evlerinin olduğu azbar vardır; Börü kardeşler azbarı...

Mustafa amcaların azbarına da buradan geçilerek gidilir; daha önceki postlarda anlattığım gibi. şimdi sıra bu azbara geldi.

iki hafta önce oradaydım. köyün temiz havası, dingin sessizliği içinde tabii ki oraya da girdim. gözlerim en yukarıdaki evde, sındırmada oturan Fevzi enişteyi aradı. Aşağı indi gizlerim; Hikmet sanki yukarı evin sındırmasında görünecekmiş gibi geldi. Ama yoktular...

Azbar Doğu-Batı doğrultusunda, yaklaşık 70X50 m boyutlarında, eğimli bir arazide kuruludur. Evler Kuzey yönünde, ambar, ağıl, depo gibi alanlar Güney yönünde sıralanmıştır. azbarın ortak tuvaleti yukarı tarafta, Mustafa amcaların azbarı tarafındadır. Sağ tarafta, en yukarıda bir ağıl/ahır vardır. Oraya bitişik Fevzi Börü'nün evi vardır. Rahmetli Fevzi amca, Fikriye yenge ve iki kızları (Müster ve Mutlu) o evde otururlardı. Müster ablayı hayal meyal hatılarım; ama değişik ismini hiç unutmam. Mutlu benden bir yaş büyüktü yanlış hatırlamıyorsam. Nedendir bilmem; çocukluk zamanlarımda kendisiyle pek yıldızımız paylaşmazdı diye hatırlıyorum. bir küçük dipnot; üniversiteyi aynı yıl kazanmıştık, sene 1989.

pencereleri sarı boyalı, dört odadan oluşan bir evdi onlarınki. anılarımda Fevzi amcanın sındırmada oturduğu, içeriden radyo sesinin geldiği, Mutlu'nun da elinde süpürgeyle bana baktığı bir kare geliyor gözümün önüne. Annanemin Fikriye yenge için "Pıkiy" deyişi de tabii..

sonra biraz aşağı iniyorum; "Lokman abiyin" yuları evi geliyor gözümün önüne. bizim için "İkmet" in evi daha çok tabii. o ev ki içinde ne anılar yaşanmış, şarkılar söylenmiş; kağıtlar oynanmış. içki de içilmiş tabii, bir yerlerden aşırılmış tavuk da pişirilmiş. (Hatta uzun eşek bile oynanmış) daha fazla yazamayacağım, Hikmet için önce bir dua; sonra da...

(Devamı gelecek)

7 Aralık 2010 Salı

yalnız ve güzel köyüm - 4



sessiz, ıssız, yapayalnız sokaklarda dolaştım köyde. mezarlık dönüşünde, caminin yanına bıraktığım arabaya doğru giderken o efsane adamı gördüm. gecelerle arka camına yanaşıp uykusundan uyandırdığımız "Kayredin Abiy"ni !!!

arabayla bir yerlere gidiyordu; kısa bir sohbet ettik. Eski Skoda'sı geldi gözümün önüne. mavi renkliydi; içeride, arka camda yaldızlı yazıyla "uzunoğlu" yazardı yanılmıyorsam. o skoda ile kasa kasa biralar taşındı köyümün "piyiz" akşamlarına uzun seneler boyunca.

o arabayla gazlayıp gittiğinde azbarının önüne Saniye yenge çıktı; belki 15 sene sonra ilk defa gördüm onu. yanına gittim, elini öptüm. değişmişmiydi ? hepimiz kadar...

yalnız ve güzel köyüm - 3



50-60 çocuğun sesleri artık çınlamıyor o küçük, mütevazi köy okulunda. (zaten 50-60 kişi de yok artık köyde)

70lerin başında çekilmiş okul önü fotograflarına baktım bu resmi yüklemeden önce şimdi 50-55 yaşında olan abilerimı ablalarımı tanımaya çalıştım bir kez daha. sonra döndüm; kiremitleri bile sökülmüş olan binaya bir daha baktım. bilmemne kütüphanesi veya yaşlılar evi gibi uçuk bir hayalin peşinde gidileceğine neden bu binanın renove edilmediğini düşündüm cevabını bile bile.