21 Ağustos 2009 Cuma

kurban bayramı

şeker bayramından farklı olarak her tarafın et koktuğu zamanlardı. cami sonrası, daha kahvaltı bile yapmadan dedemler girişirlerdi hayvana. ciğer ve kavrulacak et öncelikle çıkarılır, pişirilmek üzere çocuklarla mutfağa gönderilirdi.şimdilerde çok özlediğim o kocaman, kalabalık bayram sofrası taze kavrulmuş ciğerle,etle daha bir farklı kokardı.

ama kurbanın esas farklılığı ikindi vakti camiye çıkarılan yemeklerdi. herşeyin yok olduğu zamanlarda camiye yemeğe gidenler kaşıklarını yanında götürürlermiş, babam öyle anlatırdı. koca koca tepsilerde et yemekleri cami bahçesinde camiden çıkacak adamları ( ve haliyle çocukları) beklerdi. o zamanlardan aklımda kalan caminin giriş bölümündeki camekanlı yerde köyün en yaşlılarının ve hocanın yemek yediğiydi, "kırcımanlar", "caşlar" ve "ballar" ayrı tepsilerde kaşık çalarlardı yağlı yağlı yemeklere. sonrası hocanın "amiin!" çağrısı ile biterdi. bu güzel adet ilk üç gün tekrarlanırdı yanlış hatırlamıyorsam. biz çocuklar genellikle ilk gün gider, sonrasında oyuna dalıp ikindi zamanını unuturduk.

çocukluk sonrası, ilk gençlik zamanlarımızda bir-iki defa daha öğle olmadan etleri alıp iğde ağacının altına gittiğimizi, orada o dinlenmemiş etlerle mangal vs. yapmaya çalıştığımızı hatırlıyorum. sonuçta çiğ çiğ yediğimiz (kömürleşmiş hem de) etlerle ısınmaya başlamış biralar fena olmuyordu. ( sonradan bazılarımız kurban etiyle içki olmaz olayını deşmeye başlayınca mangal olayı kendiliğinden sona erdi)

bu iki atraksiyon dışında şeker bayramından bir farklılık hatırlayamıyorum. çocukken herşey daha güzel oluyordu zaten...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder