Sıcaktı, işti derken biraz ara verdik. böyle sıcak günlerde kerpiç evlerin kuytularındaki serinlik ve dinginliği özlüyorum. kurak iklimin en sıcak gününde bile serin bir oda, yumuşak bir minder ne kadar da güzel olurdu. Hele o uzun ramazan günlerinde!
artık yaşlanıyorum, ramazan gene çocukluğumdaki gibi yaz aylarına denk geldi. (33-35 senede bir tekrar eden bir zaman diliminden bahsediyorum, eğer ölmez; devam edersem 70-75 yaşında bir kez daha eski sıcak ramazanları anımsayacağım, kimbilir?)
Eski ramazanları daha önce yazmışımdır ama kısaca geçeyim. köyde hemen herkes oruç tutar, ya da en -en azından- öyle gözükürdü. bu kadar sıcakta, hele bir de daha çok fiziksel çalışma gerektiren eski zamanların sıcağında gerçekten zor, (ve benim mantığımın biraz dışında) bir ibadetti.
Eski anılara gelirsek; ramazan ayına denk gelen bir dünya kupası (1982 olmalı) sırasında, futbola meraklı genç bir hocanın teravih namazını jet hızıyla kıldırması ilk aklıma gelenlerden biri oldu. biz çocuklar için oruç tutma genellikle günün yarısına kadar, hatta öğlen?, olurdu; sonrasında evden birşeyler verilir, "büyüdüğünde tutarsın" denirdi. ramazan ayında bakkallarda içki satılmazdı, içecek adam -herhelde- Polatlı'dan kendi getirir, kimseye göstermeden içerdi. ve en unutamadığım, üstelik te o büyüleyici kokusuyla ehr daim hatırlayacağım sahur kalakayı" : annanem sahur zamanında yenmek üzere "kamır aşıtır", onu o efsanevi yuvarlak fırının içinde pişirirdi. gecenin bir vakti sırf o kalakay'ı yemek için sahura kalkardım.
yukarıdaki resme gelince; o radyoda benim çocukluğum var, şimdi fasılda falan avaz avaz bağırıp söylediğim şarkıları ilk o radyoda duydum ben. dedemin haberleri dinleyişi, kanal ararken çıkan "radyofonik" sesleri, bazen "kısa dalga" dan bulduğu başka dildeki radyo kanallarını görüyorum her baktığımda.
şimdi o radyo benim evimin baş köşesinde duruyor, üstünde de 80-90 yıl öncesinin el emği göz nuru bir örtü. biri dedemi, diğeri -mekanı cennet olsun- rahmetli "Anay"ı hatırlatıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder