eveet, düğünler serimizin sonuna geliyoruz artıkın. gerçi daha anlatılacak bir sürü şey kaldı ama, çok da hakim olmadığım konular var. ( satuv, iy cayma, tokuz, cavşu, bıliş, kelın alma detayları vs.vs.)
genellikle cumartesi günü ve gecesi köyevinde yapılan eğlencelerden sonra pazar günü olay sonlanırdı. son gece içip içip dağıtan köy delikalılarının kendilerini toplarlaması o gün epey uzun sürerdi doğal olarak. bununla birlikte, kız evi-erkak evi olması dolayısıyla farklılıklar yaşansa da, düğün evi gene hareketli olurdu.
önceki gecenin ( hele bir de büyük kavga çıkmışsa ) dedikoduları ile birlikte gelin alma/verme seremonisi hazırlıkları yapılırdı.
Erkek tarafında gelin arabası olarak belirlenen arabanın yıkanması süslenmesi işi ( şimdiki gibi çiçekçiye götür de süslesin zamanları değildi) araba sahibi ya da damadın yakın çevresi tarafından belirlenirdi. gelin almaya gidecek arabalar hazırlanır, rota belirlenir ve (kararlaştırılan saatten daima daha geç olarak) yola çıkılırdı. gelin başka köydense köy girişine yakın bir yerde karşı köy delikanlıları konvoyu durdurur ve "tokuz" adı altında genellikle rakı ( para olurmuydu bilmiyorum, o olayda hiç olmadım) alırlardı. sonrasında gelin arabası köye ve gelin evinin azbarına girer, damatla birlikte dayı/amcalardan biri veya birkaçı içeri girmeye çalışırdı. bu sırada "adet görme" adı altında ayakbastı parası alınırdı erkek tarafından. ( bizim oraların adetleri hep damadı soymaya yönelik, gereksiz bir savurganlık içeren geleneklerdi diye düşünüyorum şimdi)
neyse, ağlama seansı ve edilen dualar sonrasında gelin arabaya bindirilir, geride gözüyaşlı ana-baba bırakılarak erkek tarafının çoğunlukta olduğu güruhla birlikte Polatlı'ya doğru hareket edilirdi. arada bir yerde, bu defa da erkek tarafının delikanlıları da konvoyu durdurup çember vs gibi şeyler alırlardı. polatlı'da film çekimi ve kuaför ( belki de önce oluyordu) aşamaları da geçtikten sonra ( ki buralarda da tüm harcamalar damat tarafından karşılanırdı) Polatlı Belediyesi düğün salonuna gidilirdi. orada ya direkt nikah kıyılırdı, ya da "salon toy" dediğimiz tadından yenmeyen ve güzel yurdumun hemen her tarafında benzer klişelerle dolu olarak gerçekleştirilen sıcak yaz günü eğlencesi gerçekleştirilirdi.
sonraki post salon toy!
29 Aralık 2009 Salı
22 Aralık 2009 Salı
16 Aralık 2009 Çarşamba
düğünler - 8 ( şırak / koraz / sıpra )
kız düğünlerinde konak eğlencelerinin son gecesinde "koraz telleme" olurdu yamulmuyorsam. ( buraları tamammen hayalide uydurmuş olabilirim ) kesilip temizlenmiş bir horoz renkli kağıtlarla süslenip tepsi içine yerleştirilir, kızlar da kıdem sırasına göre tepsiyi alıp oynarlardı.
benzer bir atraksiyon da "meclis" akşamında yaşanır; renkli kağıtlarla bir tür fener yapılırdı. ( çocukluğumun sisli puslu anılarında, ahırlıkuyu'daki bir düğünde ismet dayımın ağzında sigarası, bir elinde rakısı ile çok güzel bir "şırak" yaptığını hatırlıyorum. buradan, rahmetli "Süslü İsmet'e" bir selam çakalım, varlığıyla düğünlere kattığı tüm güzellikler için) Gecenin epey bir saatinde, köy evinin "azbarında", içkinini ayarını epey kaçırmış meclis elemanlarının çalgıcıların yanık nağmeleri eşliğinde şırakla beraber oynamaları adettendi. "Şırak" olmadığı zamanlarda da "sıpra" çıkarılır; orta boy tepsi içinde bir iki tabak ve bir kaç rakı bardağı ortaya çıkıp oynayan erkeklerin elinde yükselirdi.
gecenin o vakti çoluk çocuk epey bir adam toplanır, ortada oynayanları seyrederlerdi. ortada oynayan elemanlara "çember" türü kenarları el emeği göz nuru ile işlenmiş "marama"lar bağlanırdı. rakıyı fazla kaçırmış elemanın koluna takılan yeşil çemberin rengini algılayamayıp "ille de yeşil olsun" tadında itirazları gecenin ince tatları arasında yer alırdı. bu arada oyunun en melodik anında birisi "şuvv" aytar, eğlenceye neşe katardı. ortada oynayan elemanlara yapıştırılan paralar çalgıcıların ekip şefinin önündeki çantada toplanırdı.
gene yanlış hatırlıyor olabilirim ama, ortada oynayan elemanın kayda değer bir "dans performansı" sergilemesi "bilmemkımın ulu bir oyun töşedi!" şeklinde ifade edilirdi.
Heyhaaat, kalmadı o güzel günler artıkın !!!
benzer bir atraksiyon da "meclis" akşamında yaşanır; renkli kağıtlarla bir tür fener yapılırdı. ( çocukluğumun sisli puslu anılarında, ahırlıkuyu'daki bir düğünde ismet dayımın ağzında sigarası, bir elinde rakısı ile çok güzel bir "şırak" yaptığını hatırlıyorum. buradan, rahmetli "Süslü İsmet'e" bir selam çakalım, varlığıyla düğünlere kattığı tüm güzellikler için) Gecenin epey bir saatinde, köy evinin "azbarında", içkinini ayarını epey kaçırmış meclis elemanlarının çalgıcıların yanık nağmeleri eşliğinde şırakla beraber oynamaları adettendi. "Şırak" olmadığı zamanlarda da "sıpra" çıkarılır; orta boy tepsi içinde bir iki tabak ve bir kaç rakı bardağı ortaya çıkıp oynayan erkeklerin elinde yükselirdi.
gecenin o vakti çoluk çocuk epey bir adam toplanır, ortada oynayanları seyrederlerdi. ortada oynayan elemanlara "çember" türü kenarları el emeği göz nuru ile işlenmiş "marama"lar bağlanırdı. rakıyı fazla kaçırmış elemanın koluna takılan yeşil çemberin rengini algılayamayıp "ille de yeşil olsun" tadında itirazları gecenin ince tatları arasında yer alırdı. bu arada oyunun en melodik anında birisi "şuvv" aytar, eğlenceye neşe katardı. ortada oynayan elemanlara yapıştırılan paralar çalgıcıların ekip şefinin önündeki çantada toplanırdı.
gene yanlış hatırlıyor olabilirim ama, ortada oynayan elemanın kayda değer bir "dans performansı" sergilemesi "bilmemkımın ulu bir oyun töşedi!" şeklinde ifade edilirdi.
Heyhaaat, kalmadı o güzel günler artıkın !!!
11 Aralık 2009 Cuma
hoşgeldin cansu bebek
10 Aralık 2009 Perşembe
düğünler - 7 ( meclis -1 )
Galiba hep kız düğünlerini yazdın hatırladığım kadarıyla... daha keyifli olan ve uzun süren erkek düğünleri olurdu aslında. hele bir de "işkı barsa" içki her ihtimalde olurdu da, ev sahibinin sofra kurup yaş gruplarına göre adamları davet etmesi daha bir görkemli olurdu. böyle düğünlerde kavga çıkma olasılığı fiğerlerine göre kat kat daha fazlaydı, şişede durduğu gibi durmuyor güzelim içki.
neyse; okul masalarının üzerine serilen beyaz kağıtlar, sıra sıra yerleştirilen rakı kadehleri, o caanım peynirler, salatalar, vs.vs. Hepsi akşamın bir saatinde gelip yemeye içmeye başlayacak adamlar için hazırlanırdı. akşam olup içerisi kalabalıklaştımı "meclis" seçimleri yapılır, o güzel insanlar o yüce mevkilere seçilirlerdi:
Kartagası, sağ bey, sol bey, alaybey, kürekeci bey,kapıcı bey ( lütfen eksik/yanlış hatırlıyorsam düzeltin)
sonrasında yeme içme başlar, sohbet,muhabbet gecenin ilerleyen saatlerine uzardı. "kıyev kısesi" adı verilen; damada aktkı amaçlı para toplanması faaliyeti gerçekleştirilirdi bir ara. sonrasında da, düğün sahibinin içki masrafını azaltmak adına geliştirilen o muhteşem geleneğe sıra gelirdi:
Soyundurma!
masadakilerden biri bir arkadaşı için sudan bir sebeple şikayette bulunurdu şu sözlerle:
-Kartagası, sağ bey, sol bey, kapıcı bey, kürekeci bey, alay bey, meclisiniz cümleten kayırlı bolsun!
- Alla razı bossun!
- Mırat arkadaşımdan bir şıkayetim bar! penerin en maylı kısmı ep o aşay!
- Soyundurun!
buna benzer diyaloglar sonrasında soyundurulan elamanın cezası kesilir, ya bir 70 lik ya da tavuk benzeri bir yiyecekle geri dönene kadar saatine falan el konulurdu. böyle akşamlar öncesinde, düğüne gelenler zaaten hazırlıklı gelir; arabanın bagajından ya da sağlam bir yere sakladığı zulasından rakıyı kapıp gelirdi. tavuk istenenlerse köyde gözlerine kestirdikleri bir kümese girip işi halletmeye çalışırlardı. ( aslında eskiden böyleymiş, benim zamanlarımda tavuk olayını da yanında getirmeye başlamıştı elemanlar) gelen tavuklar "aşgana"daki kadınlara teslim edilir, yarım yamalak pişirildikten sonra da meclise takdim edilirdi. (bu gece ile ilgili küçük bir detay da soyundurulan elemanların hazırlıksız yakalanmaları durumunda rakıyı düğün sahibinden satın aldıkları da olurdu)
bugünlük bu kadar, müsaade edin bu yazdıklarımın üstüne bir kadeh rakı içeyim bu gece. aklımda eski zaman şarkıları, çok zamandır görmediğim dostlar / başka bir boyutta göreceğim büyükler eşlik etsin bana.
neyse; okul masalarının üzerine serilen beyaz kağıtlar, sıra sıra yerleştirilen rakı kadehleri, o caanım peynirler, salatalar, vs.vs. Hepsi akşamın bir saatinde gelip yemeye içmeye başlayacak adamlar için hazırlanırdı. akşam olup içerisi kalabalıklaştımı "meclis" seçimleri yapılır, o güzel insanlar o yüce mevkilere seçilirlerdi:
Kartagası, sağ bey, sol bey, alaybey, kürekeci bey,kapıcı bey ( lütfen eksik/yanlış hatırlıyorsam düzeltin)
sonrasında yeme içme başlar, sohbet,muhabbet gecenin ilerleyen saatlerine uzardı. "kıyev kısesi" adı verilen; damada aktkı amaçlı para toplanması faaliyeti gerçekleştirilirdi bir ara. sonrasında da, düğün sahibinin içki masrafını azaltmak adına geliştirilen o muhteşem geleneğe sıra gelirdi:
Soyundurma!
masadakilerden biri bir arkadaşı için sudan bir sebeple şikayette bulunurdu şu sözlerle:
-Kartagası, sağ bey, sol bey, kapıcı bey, kürekeci bey, alay bey, meclisiniz cümleten kayırlı bolsun!
- Alla razı bossun!
- Mırat arkadaşımdan bir şıkayetim bar! penerin en maylı kısmı ep o aşay!
- Soyundurun!
buna benzer diyaloglar sonrasında soyundurulan elamanın cezası kesilir, ya bir 70 lik ya da tavuk benzeri bir yiyecekle geri dönene kadar saatine falan el konulurdu. böyle akşamlar öncesinde, düğüne gelenler zaaten hazırlıklı gelir; arabanın bagajından ya da sağlam bir yere sakladığı zulasından rakıyı kapıp gelirdi. tavuk istenenlerse köyde gözlerine kestirdikleri bir kümese girip işi halletmeye çalışırlardı. ( aslında eskiden böyleymiş, benim zamanlarımda tavuk olayını da yanında getirmeye başlamıştı elemanlar) gelen tavuklar "aşgana"daki kadınlara teslim edilir, yarım yamalak pişirildikten sonra da meclise takdim edilirdi. (bu gece ile ilgili küçük bir detay da soyundurulan elemanların hazırlıksız yakalanmaları durumunda rakıyı düğün sahibinden satın aldıkları da olurdu)
bugünlük bu kadar, müsaade edin bu yazdıklarımın üstüne bir kadeh rakı içeyim bu gece. aklımda eski zaman şarkıları, çok zamandır görmediğim dostlar / başka bir boyutta göreceğim büyükler eşlik etsin bana.
düğünler-6 ( asri kına)
kına gecesinin en sofistike uygulamasıdır asri kına. herkese nasip olmayan, gerçekleşmesi için çok özel şartların yerine gelmesi gerekli olan, gerçekleştiğinde de hiç kimsenin bilmemesi gereken "private" bir durumdur.
şöyle ki; asri kına koyduracak elemanın kına evindeki büyük kızlarla ve dahası kına bekçileri ile arasının sağlam olması, asri kına koydurulacak kızın olaya hazır olması (tercihen aralarında geçmişe dönük ve geleceğe yönelik hesap/niyet olması) , kına evinin fiziksel şartlarının asri kına olayı için uygun olması ( pek havalı cümle oldu, bildiğiniz ikinci, boş bir odadan bahsediyorum) gibi önkoşulların yerine getirilmesi gerekirdi. sonrasında, asri kına koyduracak eleman bir gölge gibi sessiz ve derinden içeri süzülür; kına evine getirdiği hediyeleri vasrsa bırakır ve odaya geçerdi. içerdeki muhabbet ööle saatlerce sürmezdi tabe, büyük ablaların dönem dönem tacizleri ile kesilir, zaman su gibi akar giderdi.
bu satırların yazarı hayatında bir kere, çook da matrak bir asri kına gecesi yaşadı da ondan böyle yazıyor. o geceden geriye çok keyifli kişisel anılar kaldı; yıllar sonrasından selamlar olsun o odadaki herkese.
şöyle ki; asri kına koyduracak elemanın kına evindeki büyük kızlarla ve dahası kına bekçileri ile arasının sağlam olması, asri kına koydurulacak kızın olaya hazır olması (tercihen aralarında geçmişe dönük ve geleceğe yönelik hesap/niyet olması) , kına evinin fiziksel şartlarının asri kına olayı için uygun olması ( pek havalı cümle oldu, bildiğiniz ikinci, boş bir odadan bahsediyorum) gibi önkoşulların yerine getirilmesi gerekirdi. sonrasında, asri kına koyduracak eleman bir gölge gibi sessiz ve derinden içeri süzülür; kına evine getirdiği hediyeleri vasrsa bırakır ve odaya geçerdi. içerdeki muhabbet ööle saatlerce sürmezdi tabe, büyük ablaların dönem dönem tacizleri ile kesilir, zaman su gibi akar giderdi.
bu satırların yazarı hayatında bir kere, çook da matrak bir asri kına gecesi yaşadı da ondan böyle yazıyor. o geceden geriye çok keyifli kişisel anılar kaldı; yıllar sonrasından selamlar olsun o odadaki herkese.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)