Muhtemelen geçti gitti bile... İstanbul'da pek tatlı bulup yere göğe sığdıramadığımız kavunlar bizim oralarda "tatsız" bulunup uçsız bucaksız tarlaya fırlatılırdı. o caanım kavunu yedikten sonra su içmek gerekirdi, yoksa ağzınız şekerden yara olabilirdi. ( Bu durumun bir de tatarcası vardı ancak unutmuşum; kamaşma mı derlerdi aceba?) Çok tatlı olanların "aşı" kurutulur, bir sonraki seneye dikilmek üzere "aşgana"nın köşesinde bir yerlere konurdu.O kadar çok kavun olurdu ki, epeyini kargalar, tilkiler kemirirdi.
"Topatan" kavunlar vardı, yumruk büyüklüğünde, açık sarı renkli, içi tuhaf/kekremsi bir tada sahip olan, kokusuyla bambaşka. Kışlık kavunlar olurdu, koyu yeşil renkli/kalın kabuklu, uzun ömürlü ( yılbaşında bile yediğimi hatırlıyorum) . Az da olsa sarı-siyah "kırkağaç" kavununa benzeyen kavunlar da çıkardı. ( hala çıkıyordur belki, gitmeden yazıyorum bunları)
Neden bilmem, bizim oralarda yetişen karpuzlar pek güzel olmazdı, büyümezdi, içi pembe pembe olurdu. ( Konuyla çok alakalı değil ama, kızlı erkekli gidilen bir piknikte, Erkal'ın (Önder) gazete kağıdını ıslatıp karpuzu soğutma hikayesini hatırladım. hatta o pikniğin resimleri bile var bende, bir gün yayınlarım. Karpuz ne mi olmuştu? Sıcak sıcak yemiştik, ööle Mc Gyver yaklaşımı Anadolu karpuzuna ters gelmişti)
"Örken" denirdi kavun karpuz yeşilliklerine. bir örkende çok sayıda kavun/karpuz olurdu. Yumuşak, insanı içine çekecekmiş gibi duran verimli toprak üzerinde boylu boyunca, geniş geniş uzanırlardı. "Örkene basmamak" şarttı, dokunduğunuz örkendeki diğer kavunların yetişmesini güçleştirirdiniz.
Bazı akşamüstleri, birilerinin "cektiği" traktörle toplaşır bostana giderdik kızlı erkekli. şimdi düşünüyorum da ne kadar tehlikeliymiş bütün bir köyün römorkta seyahat etmesi. Arkada römorkta kızlar şarkı/türkü söylerdi avaz avaz, traktör sahibi gazı alır; el gazı ile daha da bir süratlenirdi. 10 tane kavun yenilir, 100 kavunluk yer zarar görürdü güzel bostan akşamlarında. Bazı geceler de bostana gidilirdi tabii, arabanın kasasında o geceki "piyz" malzemeleri ile birlikte.
Bir de bostancılar vardı tabii. Zamanında çapanmış, iyi mahsül verecek bostanları korumak için geçici süreyle tarlada yatıp kalkan elemanlardı bunlar, uzak köylerden. Çuvallarla, çaputlarla püfür püfür esen "konaklar" yaparlardı kendilerine. Gelip geçen kamyon şoförleri ile muhabbet eder, çobanlarla geyiğin kralını yaparlardı. Bazı uyanıklar yoldan geçenlere kavun karpuz da satardı tabii.
Geçen kışın ortasında, oğlan istedi diye orta boy bir karpuz almıştım, kilosu 15 YTL idi. Bİzim oralarda tüm hayatı boyunca yediği kavun karpuza o kadar para vermeyen bir sürü kişi vardır eminim. Dedeme söylemedim tabii, duysa eminim çok kızardı...