13 Haziran 2012 Çarşamba
annanem - 2
sıcak bir haziran sabahıydı, Antalya'ya yeni inmiştim. şantiyeye henüz vardığımda telefon çaldı; Ercan dayım arıyordu. O an ilk aklıma gelen en son duymak istediğim şeydi, gene de öyle olmadığını düşündüm. Ama er geç hepimizin başına gelecek sonu haber verecekti Ercan dayım, annanem ölmüştü...
tam bir yıl geçti onun yokluğuyla... çok zor oldu, hala da alışamadım dedemle telefonda konuşurken "siz" yerine "sen" demeye. "nasılsınız" yerine nasılsın demek, "ellerinizden öperiz" yerine ellerinden öptük demek hala zor geliyor, sesim titriyor o anlarda.
bu satırları sadece kendim için yazıyorum artık, zaman denen sinsi ve acımasız silici anıları yavaş yavaş ama sistematik bir şekilde yok ediyor çünkü. ileride bir gün bu kayıtları okuduğumda gene o günleri canlı canlı yaşamak için. işte gene o anlardan birkaçı geldi aklıma; annanemle ilgili olanlar.
benim yattığım odada kilitli bir gömme dolap vardı. üst tarafı camekanlı; içinde kitaplar, bir tane eski fener ve ıvır zıvır bir şeylerin olduğu. camın çıtasına birkaç resim ilştirilmiş halde kullanıldı senelerce. bir de kilitli kapak bölgesi vardı ki orada şekerler, çikolatalar (şimdiki gibi madlen değil tabii, en kralından lami ve lord şekerlemeleri olurdu en fazla) dururdu. işte o kilitli kapağın anahtarını annanem özenle saklardı. zaman zaman yeleğinden çıkardığını görürdüm, bir kaç defa da o büyülü anahtarı ele geçirip içeriyi talan etmişliğim de vardı.
lacivert elbisesine iliştirdiği broş geldi gözümün önüne, bir de esmer ellerinde pırıl pırıl parıldayan altın yüzüğü. düğün, kokteyl(!) gibi etkinliklere hazırlanırkenki telaşını hatırlıyorum, küçük hızlı adımlarıyla bir odadan diğerine geçerken söylenmesini bir de...
Bu da bir önceki senenin yazısı; http://karayavsan.blogspot.com/2011/06/annanem.html
nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)