2 Şubat 2011 Çarşamba

şubat tatili -2

şubat tatili geldi gene. iş güç epeydir blogu da boşladım, her hafta en az iki günlük Antalya iş seyahatleri, ofiste geçen stresli zaman vs.vs. ilginçtir, bloga birşeyler yazayım dediğimde ilk aklıma gelen Şubat tatili oldu; geçmişte ne yazmışım diye baktığımda bundan tam bir yıl önce yazdığım postu buldu. 03.02.2010 tarihli yazıyı buradan okuyabilirsiniz. aradan 20 küsür sene geçtikten sonra; herşeyi de zaten yazdıktan sonra yeni birşeyler bulmak zor ama geçen sene yazdıklarımın detayına ineceğim şimdi :

- soğuk, çok soğuk: hem de ööle bööle diil, çıplak ayakla evin soba kurulmayan bölümlerine bastığımda soğuğun oda zeminine işlediğini hissederdim. kuru soğuk, insanın burun deliklerini donduran temiz hava evlere yaklaştıkça kömür kokusuyla karışırdı.

sıcaklığın eksi bilmem kaçlarda dolaştığı bir akşam Şepiyık'ta içerken Ersin abinin (yetkin) olmadığı konuşuldu. herkeste kafa güzel tabii, kim dediyse artık, kalktık cümbür cemaat evine gittik. Ersin abilerin ev de köyün dışında, Karakaya yolu üzerindeki bağımsız avlu. Kalabalığın verdiği güç işte; gecenin bir vakti köyün bütün köpekleri serbestken o saatte oraya gidilmezdi. Neyse, gittik, Ersin abinin kapıya dayandık. Ersin abi yatmıştı; içerde soba falan da yanmıyor, o kadar da soğuk var. gecenin esprisini oracıkta patlatmıştı : olm, kapatın kapıyı da dışarısı soğumasın.

soba yanmayan evler o kadar soğuk olurdu işte; tersi de pek güzeldi. çeşit çeşit sobalar (ki Şakir Zümre en meşhuruydu tabii) evlerde nerdeyse hiç durmadan yanar dururdu. "Kovalı" tabir edilen sobaların öncesini de biliyorum az çok, pek zahmetli bir işti külleri boşaltmak. şimdi müthiş bir detay geldi o günlerden : sobanın etrafına saçılmış külleri süpürmek için hindi tüylerinden minik süpürgeler yapılırdı, nedensiz bir korku duyardım o küçük süpürgelerden...

Evlerde genellikle kömür yakılırdı tabii. sonrasında çıkan kömürler evvin arkasındaki çöplüğe atılırdı ki meşhur "kültebe" lafı da -sanırım- oradan geliyor. kültebeye bir şey dökmeye çıktığınızda evin köpekleri mutlaka koşup gelir; bir kemik çıkar mı diye beklerlerdi. sadece kül boşaltılınca da hafif ılık külün içinde şöyle bir yuvarlanıp bedenlerini ısıtırlardı.

dedemlerin evde yoktu; hatta Karavşanda bile varmıydı emin değilim ama bir tür kalorifer sisteminin Tatlıkuyuda, babamın kuzeni rahmetli Kenan amcanın evinde var olduğunu biliyorum. "PEŞ" denilen, bir tür kalorifer sistemi sayesinde evin farklı odaları merkezi olarak ısıtılırdı. konvansiyonel soba sistemlerinde ise tek mekanın ısıtılması, varsa evin diğer bireyleri için sadece gece yatma vaktine yakın sobanın yakıldığı olurdu.

günlük oturma odası akşamın bir vakti yatak odası haline getirilir; yatak yorgan evin soğuk odalarından taşınırdı. (Sandıklı Çek-yatların olmadığı; standart somya/sedirlerde yaşamın sürdürüldüğü zamanlardan bahsediyorum) buz gibi odadan getirilen yorganların soğuğunu herzaman sevmişimdir, tuhaflık işte...