29 Kasım 2010 Pazartesi

yalnız ve güzel köyüm - 2



"Garp kafasıyla otomobil yaptık, Şark kafasıyla benzin yapmayı unuttuk" (Cemal Gürsel, 29 Ekim 1963

güzel bir kadının yıllar içinde yaşlansa da güzel kalması/ güzel ölmesi gibi; keşke o caanım bina eski haliyle kalsaydı; önündeki (şimdi olmayan tabii) akasya ağacına dayanıp yavaş yavaş çökseydi. baco'nun dükkanınındaki anıları soluya soluya son nefesini verseydi. ruhsuz,mimarsız, kaba sıvası yapılmış (ve yarım kalmış) kötü bir bina karşılıyor gelenleri şimdi orada. O meşhur şarkıyı söylüyor rüzgar :

O eski halinden eser yok şimdi...

28 Kasım 2010 Pazar

yalnız ve güzel köyüm - 1



27 Kasım 2010, 15:30-16:30 arası... Oradaydım

herşey için çok kısa, çok az, çok yalnız bir zaman diliminde bir sürü şey geldi aklıma, hepsini yazacağım.

Yukarıdaki fotograftaki "esas oğlan" özellikle çekilmiş değil; karşagada öylece bekliyor. sözleştik, bir dahaki sefere dolu arkadaşlarını getireceğim; sokak lambası ışığında konuşulanları yenilere o anlatacak.

24 Kasım 2010 Çarşamba

hacı sabri evirgen evi - 3

Eve giriş kucuk, camlı bir antreden sağlanıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam mavi ahşap doğramalar vardı pencerelerde. Giriş kapısının karşısında mutfak olmalı diye düşünüyorum; muhtemelen hiç girmediğim için aklımda kalmamış. Sola dönüp ana yaşama mekanına giriyordunuz. Hatırladığım kadarıyla karşı duvarda çepeçevre divan vardı. Sol köşede TV (ve köyün ilk videosu!) vardı. Sonrasında birbiri içinden geçilen iki-üç oda olmalı; o odalara dair bir görüntü gelmiyor gözümün önüne. Buradan şunu anlıyorum ki Murat’ların evinde (Hikmet’in evi hariç diğer evlerde olduğu gibi) çok ta zaman geçirmemişim.

Zaten burada anlatmak istediğim şey “yaşanmışlıklar” değil mi? ben de yaşadığım, aklımda kalanları subjektif bir şekilde aktarmaya çalışıyorum. Bazı yorumlar gene bende kalacak şekilde tabii. Neyse, gene dışarıya çıkıyorum. Evin hemen önünde duran Mırat 131 geliyor gözümün önüne. Sevim ablanın düğünündeki “gelin alma” bölümünde şu görüntüyü yakaladım:



Ne yazık ki çekim HD kalitesinde değil, o nedenle bu kadarıyla idare edeceksiniz. Herkeste “steyşın reno” olduğu zamanlardı; Mırat’lar bu araba ile gezerdi. Çok uzun seneler de sorunsuz dolaştılar bildiğim kadarıyla. Plakası da 06 PN 470… Bu snapshottan çok anlaşılmamakla birlikte sarı-turuncu-kına yeşili arası bir rengi verdı arabanın. Turuncu demişken; bir de motorsiklet (daha doğrusu motoped) vardı o azbarda. “Puch” ya da “Mobilet”, o kadarını hatırlayamıyorum ama o zamanlar bile çok eski bir görünümü vardı. Doğru dürüst çalıştığı zamanı hiç bilmem. Motoped’in bir alt evresi olan bir de bisiklet vardı ki onun bir benzerinin resmini internette bile bulamadım. 1950 lerden kalma, siyah, kocaman, muhtemelen 26” (veya daha büyük) jant bir bisikletti. Madem Hacı Sabri evinin araçlarını anlatıyoruz, son olarak John Deere marka biçerdöveri de anlatayım. Şimdi hala biçerleri varmıdır bilmem ama o zamanlar klasik yeşil bir JD vardı o evde.
(Devamı yarın)

22 Kasım 2010 Pazartesi

hacı sabri evirgen evi - 2



Karşagayı solunuza/arkanıza alıp "Cengiz abiy" bahçesi boyunca ilerlersiniz. sağda önce Lütfü amcanın ambarı, hemen yanında (kendimi bildim bileli yıkık olan) büyük bir azbar vardır. sonra Taymaz'ların ambar ya da ağıllarının olduğu yerde yol iyice daralır. tam daraldığı noktada eski bir duvar çeşmesi belli belirsiz durur(du?) çeşmenin hemen yanında ahşap bir kapı eski bir eve açılırdı bir zamanlar. (ayrı bir hikayedir orası) siz durmayıp devam edince nispeten geniş bir toprak yolla karşılaşırısınız. kuzay-güney istikametinde giden bu yol sola dönerseniz sizi Hacı Sabri'nin evine ulaştırır.

girişteki portakapının kapandığını hiç bilmem . içeri girdiğinizde sağınızda genişçe bir düzlük ve depo/ambar olarak kullanılan tek katlı kerpiç yapılar vardır. bu depolarla karşıdaki duvar arasında, evin arka tarafına (taner abi'nin evinin de arka tarafı?) ulaşımı sağlayan ahşap bir kapı vardır.

eve doğru ilerlerken solda da bir depo/ambar/atölye vardır kireç boyalı. yan komşu bahçenin duvarı seneler önce yıkılmıştır; rahmetli Selime Acanay'ın evi gözükür ağaçların arasından. ikinci bir duvarla ana azbara gelirsiniz. sol tarafınız hep ambar, wc, garaj gibi tek katlı yapılarla sınırlanmıştır. Karşınıza bir "L" oluşturacak şekilde yapılmış iki ev bloğu çıkar; bir de senelerdir yerinden kıpırdamamış eski bir kamyon.

soldaki eve 7-8 basamakla çıkılır, küçük bir verandadan sonra içeri giriş için sağa dönersiniz. Hacı Sabri Evirgen evidir orası. Sağ taraftaki, daha düz bir girişi olan ev kardeşi Hüseyin Evirgen'e aittir. uzun süreler boyunca iki evi eski bir kamyon ayırmıştır.

(Devamı yarın)

21 Kasım 2010 Pazar

hacı sabri evirgen evi-1



Evlere ve düğünlere devam. seneler sonra Murat'tan (evirgen) gelen bir mesajla birlikte düğün anılarından evlere döndüm. 1952 model bir Henschel'den bahsediyordu Murat. Ben de o mesajla birlikte ufak bir Google search yaptım. Yukarıdaki kamyonun mavi renkli olan "devresi" seneler boyunca iki kardeşin evini ayıran bir paravan olarak kullanıldı.

o azbarı, azbara parketmiş efsanevi kamyonu, 06 PN(FN?) 470 plakalı "Mırat 131"i, ikinci bir örneğini görmediğim Puch (yoksa mobiletmiydi) motosikleti, 2. dünya savaşından kalma siyah, kocaman bisikleti ve Massey 178 i anlatacağım. hüseyin abinin duvarına karşı oynadığımız şişlemece oyununu; arka bahçede zerdali toplayıp kazandığımız buğdayları (daha önce bahsetmiştim zaten) anlatacağım. bir sonraki postta...

15 Kasım 2010 Pazartesi

her bayram biraz daha eksilmek...



bu bayram biraz daha eksik kutlanacak köyde... çocukluğuma dair isimler birer birer kaybolmaya devam ediyor. Cevdet enişte de onlardan biri oldu. hepimizi bekleyen son onu bu bayram öncesinde buldu. nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun.

iyi bayramlar...

2 Kasım 2010 Salı

mustafa börü evi-1



Dedemlerin azbarından sonra en çok zamanımı burada mı geçirdim acaba? muhtemelen belli bir yaşa kadar evet. Oğuz, Atilla, Tarık, Acamet bu azbarın torunlarıydı; Hikmet te bir aşağıda oturuyordu çünkü.

Genel mekan tipolojisine uygun bir şekilde; geniş bir alana tek katta kurulmuş evlerden oluşuyordu azbar. köyün dış sınırını oluşturan "hane"lerden birisiydi. arka cephesi tavşantepe ve iğde ağacına açılan, başka hiçbir azbarla ortak duvarı olmayan bağımsız bir parselde inşa edilmişti. (biraz mimarca oldu ama idare edin artık)

ana ulaşım köyün merkezinden sağlanırdı. çeşmeyi geçip karşagayı karşınıza aldığınızda; köy konağından sonraki ilk portakapıdan sola dönerdiniz. birinci azbar Mustafa amcanın diğer kardeşlerinin sıra sıra evlerinin olduğu bölümdü; daha sonra burayı da anlatacağım. yukarı doğru 40-50 m devam edince de dar bir toprak yoldan geçerek Mustafa amcanın azbarına gelirdiniz.(dar toprak yol dedemlerin arka cephesi ile Acı Meşitin evlerini birbirine bağlayan tali bir yoldu; çok fazla kullanılmazdı da.)

azbardan girişte solda koyun ağılı, sağda iki göz garaj vardı. biraz daha ileride sağda Alaattin abinin evi ayrı bir blok olarak yapılmıştı. taa aşağıdan; Hikmetlerin aşağı evden itibaren görmeye başladığınız tek katlı ev sırası Mustafa amcanın eviydi. Evin arka tarafında büyük bir biçer garajı, ambar ve depo vardı. evin sol bölümünde (Dursunların ev tarafı) aşgana inşa edilmişti. oradan bağımsız; şimdi yıkılmış olan iki ya da üç gözlü ayrı bir sütlük? bölüm daha vardı. aklımda kaldığı kadarıyla azbar planı ve kullanım şekilleri aşağıdaki gibiydi :



bir tek tuvalet ve sütlük yanında depo diye yazdığım yerden emin değilim; onun dışında tüm evler hafızamda canlı canlı duruyor. gözlerimi kapatıp düşündüğümde ilk olarak ana evin önündeki gölgelikli sundurma geliyor aklıma. güzel, değişik bir bez-ahşap koltuk dururdu orada; Mustafa amca çocukları torunlarıyla otururdu.

ana ev dört ana odadan oluşurdu sundurmaya açılan. sağ ve soldaki ana odaların içinde birer oda daha vardı yamulmuyorsam. hepsi o kadar kalmış aklımda. demek ki evin içinde pek zaman geçirmemişim. bir de mutfak geliyor aklıma; "thonet" sandalyeleri olan (thonet çok ünlü bir sandalye tasarımıdır; ahşap yuvarlak ayakları ve dairesel bir sırtlığı olan çok özgün bir tasarımdır. burada bahsettiğim çakma thonet tabii ki)

sonrası biraz daha soluk geliyor aklıma; yukarıdan aşağıya doğru ağzında sigarası, siyah pantalon/yelek ve beyaz gömleğiyle rahmetli Mustafa amca köyiçine doğru gidiyor. Sare nenem beyaz başörtüsü, oldukça numaralı gözlükleri ile "kıdırmadan" dönüyor, şen şakrak...

nur içinde yatsınlar...

düğün izlenimleri - 2

http://www.facebook.com/oguz.sevimtr#!/video/video.php?v=204477508984

yazacaklarımdan önce videoyu yukarıdaki linkten izlerseniz daha iyi olur.

tarih 23.08.1992, Mustafa amcaların azbarı.Sevim abla'nın düğününde sona gelinmiş artık; "kelın alıcılar" gelmiş; damat içeride. (genellikle damatla birlikte amca/dayı gibi bir büyük te içeri girer; orada "adet" görülürdü: bütün bir düğün boyunca yolunan damadın son bir kez daha çırpılması, kapı açılmıyor/ayakkabı yok/vs.vs. türü bahanelerle sembolik bir para alınması ile olay sonlandırılırdı. orada gelinin evinden ayrılacağı için üzüntülü olmasının falan çok bir önemi olmazdı; herkes bu ritüelin gerçekleşmesine odaklanırdı. O anda da muhtemelen öyle birşey oluyordu; rahmetli Sare nene ile Mustafa amca dışında herkes o anın büyüsüne kapılmıştı sanırım. )

dağılmayayım; adamlar dışarıda, "portakapıda", römorkun üstünde, ambar tarafında bir yerlerde bekleşiyor. kızlar konaktan çıkıp geliyorlar ve "apakaylar" sındırmaya doluşmuş bekleşiyorlar. her düğünde üç aşağı beş yukarı olan bekleme sahnesi burada da farklı değil. (yalnız römorkta bekleşen üç kişiye ayrıca dikkat çekeceğim, koca azbarda yer mi kalmadı?)

burada bir es vereceğim ve aklımda kaldığı kadarıyla Mustafa amcanın azbarını anlatacağım size. böylece yukarıdaki videonun çekildiği yer biraz daha kafanızda yer edecektir. Hem de ben bu kadar seneden sonra aklımda ne kadarı kalmış görmüş olacağım.