16 Haziran 2010 Çarşamba

çok yakında...




bu aralar epey bir iş yoğumluğum oldu, haftanın iki günü Antalya şantiye toplantıları, gece çalışmaları vs.vs. yakın bir zamanda "aklımda kalan evler" konulu bir seriye başlıyorum. Bembeyaz kireçle sıvanmış, bellemelerle bezenmiş, yeşil/mavi cıvıl cıvıl renklerle boyanmış pencereleriyle o güzel kerpiç evleri anlatacağım. zamanında çok sık gittiğim, yaşadığım o evleri aklımda kaldığı kadarıyla anlatacağım. şimdiki hallerini düşündükçe içim sızlayarak hem de...

tabii ki her noktasını ezbere bildiğim ismail Hakkı Kalkay evi ile başlayacağım...sonra Börülerin evlerini, çatısına bayrak asıldığında Macide teyzemle beraber havlu götürdüğüm Vahit Evirgen evini yazacağım. Rahmetli "Acı Abiy" Bahattin abinin ağır adımlarla dolaştığı bahçesini de anlatacağım elbette...

çok yakında

5 Haziran 2010 Cumartesi

bir leyleğin düşündürdükleri



devam eden avm inşaatı projemden dolayı her hafta antalya'ya uçuyorum. son gidişimde konuştuğum elemanlardan birisi her hafta uçtuğumu duyunca "leyleği havada gördün yani" geyiğini patlattı. ben de yeni bir konu bulsam da yazsam diye düşünürken köyün en sıradışı olaylarından biri olan leylek yuvası (ve bağlantılı olarak en kaydadeğer şahsiyetlerinden birisi, Kabadayı) aklıma geldi.

efendiim, yanlış biliyor olabilirim tabii, ama köydeki tek leylek yuvası köyün hemen girişinde, sağ taraftaki büyükçe evin çatısında dururdu. mevsimi geldiğinde sevgili leylek ailesi bir süreliğine bu evin sakinleri arasına katılır, sonra da sıcak memleketlere kanat çırpardı içgüdüsel olarak. bu ev, Kabadayı'nın eviydi...

köy girişinde, sağ tarafta büyükçe bir tek parça evdi. büyük kısımı depo/samanlık gibi kullanılırdı. evin giriş kapısına çok yakın, ikinci bir ev daha vardı. en kayda değer yer ise arka bahçeydi: taptaze domates, salatalıklar, mısırlar... serdar'la birlikte oradan dalından koparıp yediğim sebzelerin tadını hala hatırlarım.

rahmetli Remzi ağıral, herkesin bildiği adıyla Kabadayı, bu evde otururdu. akrabalık bağımızın da olduğu bu aileyi gerçekten çok severdim. Annanemin deyişiyle "Mukatistatam" ( Mukaddes Ağıral ) Remzi dayının annesiydi. istanbul'a, diğer oğlu İzzet abi'ye geldiğinde bizim eve de gelir, birkaç gün de bizde kalırdı. genel olarak sert yüz çizgilerine sahipti; oğulları da ona çok benzerdi.( Remzi, İzzet, Cudi,Hamit?)

Kabadayı, köyde biz çocukların, caş caşların ve caşların en çok tırstığı karakterdi. bekçilik yaptığı zamanlarda çok konak dağıttığını, kahvehane kapattığını bilirim. soğuk bir Şubat tatili gecesinde, elinde kalın bir sopa, bıyıkları/sakalı buz tutmuş bir halde kahvenin kapısında belirip ketın, catın iyinizde! şeklindeki bildirimi ile hepimiz evlere dağılmıştık kös kös. karizmaydı, kararları pek tartışılmazdı...

seneler sonra, Gebze'de bir yere taşındılar. annem-babam belli aralıklarla gidip ziyaret ettiler. o kadar zaman içinde bir kere bile gitmedim; gitmeye vaktim olmadı. bir gün Kabadayı öldü dedi annem, çok üzüldüm...bu satırlar da ona gecikmiş bir selam olsun buralardan...